21 Mayıs 2013 Salı

Bir ego eğitimi olarak annelik - 2



Gustav Klimt - Umut

"Bugün bizi biz yapanlar, rahimde ve yaşamımızın ilk üç senesinde olanlardır" -Gurmukh

Sevdiğim bir arkadaşıma hamileliğimin nasıl başladığını anlattığımda bana “Bu da senin yogan işte!” demişti. Öyle harika bir tespitti ki bu, o andan itibaren hamileliğe ve sonrasında anneliğe de hep bu gözle bakmaya başladım. Peki bu ne demek?

Evet, yoga bedeni güçlendirir, esnetir, daha sağlıklı yapar ya da sinir sistemi üzerindeki etkisi nedeniyle stresi azaltır, ama aslında yoganın gerçek hediyesi, günlük hayata yaptığı etkilerde saklı. Size zor gelen ve kaçma isteği duyduğunuz bir deneyimin ortasında "Biraz daha kal bakalım bu anın içinde" dediğinizde ya da zihniniz sakız çiğner gibi aynı düşünceleri binlerce defa tekrar ederken bedeniniz yay gibi gerildiğinde, "Bırak, bırak kendini" dediğinizde yoga yapıyor oluyorsunuz aslında. Yoganın bir insanın günlük hayatına getirdiği en sihirli dokunuş, hayatla ve başınıza gelenlerle sürekli kavga etmek yerine, onlarla birlikte akmayı öğretmesi bence. O zaman anlıyorsunuz ki yaşadığınız hayat, aslında sizin onu nasıl yaşadığınıza göre şekil değiştiriyor. 

Hamilelik gökten koca bir sürpriz olarak hayatıma düştüğünde, karanlık ve mutsuz bir hayata sürüklenmekten çok korkmuştum. Ya anneliği sevmezsem, ya çocuğuma öfke duyarsam? İçinde bulunduğum şartlarda postnatal depresyon bana o kadar yakın gelmişti ki, soluğu psikolog kuzenimin yanında almıştım. O da bana “Postnatal depresyon piyango gibi bir şey, sana çıkıp çıkmayacağını asla düşünerek bulamazsın” demişti. Gerçekten de 9 ayı karnındaki bebeğini okşayarak mutlu bir masal kahramanı gibi geçiren ama doğumdan hemen sonra depresyona giren ya da bebeğini hızla bir bakıcının kollarına atıverip iş hayatına koşa koşa dönen kadınlar vardı. Ama hamileliğinin orta yerinde hayatındaki erkek tarafından hiç uğruna terk edilen ya da doğurmaya birkaç hafta kala bir yakının ölümüyle yüzleşmek zorunda kalan ve buna rağmen doğumdan sonra bebeğine yaşadığı üzüntü yerine sadece sevgisini verebilen kadınlar da vardı. O zaman anladım ki insan entelektüel olarak anne olamıyor. Sanki içeride gizli bir kod var ve o ancak doğumdan sonra gün yüzüne çıkıyor.

Hamilelik, dünya üzerinde insanoğlu var olduğundan beri milyarlarca kadının yaşadığı bir deneyim olsa da, hatta bu gözle bakıldığında neredeyse sıradan bir şey  gibi görünse de, bence bir insanın düşüncelerinde, kalbinde ve bedeninde bir bebeğin büyümesi için yer açabilmesi pek kolay bir iş değil.

Zaten sağlıklı beslenen ve bedenine iyi bakan birisi olarak çok şanslıydım. "Eyvah artık bebeğim için sağlıklı yemem içmem lazım" gibi endişelerim hiç olmadı. Bu konuda büyük çaba gösterip yıllardır içtiği sigarayı bir çırpıda bırakıveren, yiyip içtiklerine daha önce belki de hiç bilmediği bir özeni göstermeye başlayan hamilelerin iradelerine hayranlık duydum. Ama bu konuda zorlanan, "En çok kola aşeriyorum", "Günde 5 sigaraya izin verdi doktorum" gibi laflar eden hamilelerin de aslında anneliğe ruhsal olarak henüz geçiş yapamadıklarını, belki de hiç yapamayacaklarını düşündüm. Çünkü aslında her şey birbirine bağlıydı. Kalbinde ve zihninde bebeğine yer açmaya başladığında onu sağlıksız ve negatif olan her şeyden sakınma ve koruma hali içsel olarak çıkıyordu.

Eminim herkesin farklı bir cevabı olacaktır ama bana sorarsanız hamilelik sonunun nereye varacağını bilmediğiniz, bazı anlarda bir an önce bitmesini dilediğiniz uzun bir tünel gibi. Ama bu tünelin içinde ilerlerken asıl zorluk, sadece geleceğe değil geçmişe doğru da yol aldığınızı fark ettiğinizde ortaya çıkıyor. Kendi doğumunuz, anne karnında geçirdiğiniz günler, bebekliğiniz, anne ve babanızla ilişkileriniz... En gizli noktalarınıza dair anılar, hikayeler olur olmadık yerlerde gün yüzüne çıkmaya başlıyor. O zaman anlıyorsunuz ki her hamilelik ve her hamile kadın kendi hikayesini de içinde taşıyor. Maalesef hayat bizlere her zaman sevdiğimiz ve barışık olduğumuz hikayeler sunmasa da, yeni bir insan tam da bu hikayelerin içine doğuyor.

İçimdeki ilk annelik hisleri, bebeğimi hem kendi zihnimdeki hem de çevremdeki negatifliklerden koruma içgüdüsüyle oluştu. Artık kendi hikayeme yoğunlaşma değil, yeni bir hayat hikayesine eşlik etme, hatta onun başrollerinden birinde oynama zamanıydı. İnsan bu sorumluluğu ne kadar çok alırsa, o kadar derin bir dönüşüm geçiriyor. Kendi merkezinizden ne kadar çok çıkarsanız, başka bir insanı da o kadar alıyorsunuz düşüncelerinize ve kalbinize. Eh, bu ego eğitimi değilse nedir? Osho bu süreci çok güzel anlatıyor: "Anne gerçekten çok büyük bir öneme sahiptir, çünkü çocuk dokuz ay süresince annenin ikliminde yaşayacak, annenin zihnini özümseyecektir. O yüzden negatif olma. Bu fedakarlık çocuk için yapılmak zorundadır. Bu fedakarlık anne olmanın bir parçasıdır. Arada zor da gelse negatif olma, olumsuzluklardan uzak dur. Öfkeden, kıskançlıktan, kavgadan uzak dur. Bunların bedelini ödeyemezsin, çünkü yeni bir varlık yaratıyorsun"

Çok şükür ki hamileliğin doğasının muhteşem bir düzeni var. Salgıladığımız tüm hormonlar, yaşadığımız tüm değişimler bizi adım adım anneliğe hazırlıyor aslında. Yapmamız gereken tek şey, bedenimizin ve ruhumuzun bilgeliğine teslim olmak.


2 yorum:

  1. Demet Hanım, merhabalar, Blogumdaki yorumunuza cevap yazdım ama sanırım görmediniz. Çok memnun oldum sizinle tanıştığıma, keşke sizinle de röportaj yapsak. Eğer kabul ederseniz hemen röportaj dosyamı gönderebilirim. (Selam verip borçlu çıkmak böyle oluyor sanırım:) Eğer kabul ederseniz, röportajınızı önce blogumda yayınlayacağım ve ayrıca tez ödevim için de görüşlerinizden yararlanacağım.(Tabii ki röportajınızı referans göstererek, yayınlamamın bir sebebi de bu) Güzel haberlerinizi bekliyorum:)

    YanıtlaSil
  2. Ben de memnun oldum:) Sorularınızı gönderin lütfen, zevkle cevaplarım...

    YanıtlaSil