Fotoğraf: Goncagül Sunar |
Bugün doğadan kopuk yetişen nesil bir gün büyüdüğünde ve
ortada doğayı sahiplenecek kimseler kalmadığında, gerçek çevre felaketi o zaman
başlayacak.
Eğer ormanlara giren iş makinaları, hafriyatla doldurulan
denizler, üzerine beton dökülen topraklar içimizi sızlatıyor, öfkemizi
kabartıyorsa; ağaçları sarıla sarıla sahipleniyor, sökülen ağaçların yerine
yeni fidanlar dikmeden içimiz rahat etmiyorsa, bunda küçük yaşlardan itibaren
doğayla kurduğumuz bağın büyük payı var. Sağaltıcı, yatıştırıcı, iyileştirici doğayla
aramızdaki bu derin bağın temelleri, özellikle çocukken doğada geçirdiğimiz ve derin
tatmin duyduğumuz anlarda atılmaya başlıyor. Çok basit; doğa yaşamı
güzelleştirir, tüm duyularımızı uyardığı için varoluşu derinleştirir, kendi
benliğimizin dışındaki yaşamı görmemizi ve kucaklamamızı sağlar. Bugün Gezi
Parkı'na ve ODTÜ'nün ormanlarına cesurca sahip çıkan gençler, muhtemelen
doğayla henüz çocukken bağ kurmuş, doğayı neden korumaları gerektiğini kuru bir
bilgi olarak değil kalplerinden hissederek bilen bir nesil. Peki ama onlardan
sonra gelecek nesiller de böyle olabilecek mi?
Teknolojinin içine doğan günümüz çocukları, özellikle büyük
şehirlerde yaşayanlar, hayvanlarla, ağaçlarla, ayla, güneşle dolu çocuk
kitapları ve oyuncaklar eşliğinde büyüseler de günlük hayatlarında giderek
artan oranda doğadan yoksun büyümekteler.
Yenilenme adı altında peyzaja boğulan, sırf peyzaja alan yaratmak için
ağaçları kesilen, süslene süslene parktan çok çiçek bahçesine dönüştürülen,
çimine basılamayan, oturulamayan, bazılarında çocukların top oynamasına bile
izin verilmeyen (bkz. Göztepe Parkı), "o yasak, bu yasak" diye
görevli mafyası tarafından habire uyarı alınan manikürlü semt parkları
çocukların doğa ihtiyaçlarını yeterince karşılamıyor maalesef. Çünkü çocukların doğayla ilişki kurma biçimi
bize benzemiyor. Onlar, bizler gibi oturdukları banklardan saatlerce tablo
seyreder gibi hayran hayran çiçekleri seyretmiyor ya da harika lalerin,
güllerin önünde boy boy fotoğraflar çektirmeye bayılmıyorlar. Koşmak,
tırmanmak, yuvarlanmak, saklanmak, izlemek, ellemek, merak edip sorular sormak,
kısaca her şeyi bir oyuna çevirmek ve eğlenmek istiyorlar. “Çocuklar gizlenmeye olanak veren, bitki
kümeleriyle ayrılmış, yabanıl, kuşku uyandıran, düzensiz yerlerin sunduğu
maceraya ve gizeme değer verirler” diyor Richard Louv. Yani çocuklar duyularıyla,
merak duygularıyla ve macera güdüleriyle ilişki kuruyor doğayla.
Belli bir yaşa kadar doğaya kendi başlarına gidemeyeceklerine
göre çocukların doğada daha çok zaman geçirmelerini sağlamak ebeveynlerin en
önemli sorumluluklarından biri olmalı bence. Bunu yaparken onların doğayla
kurdukları ilişki biçimine saygı göstermeyi de unutmamak gerekiyor.